Çocukların bir çok oyuncuğa sahip olması mutlu olmalarını sağlayan bir durum değildir. Geçmişte ebeveynin eksik hissetme duygusunun verdiği travmatik etkiyi çocuğunun da hissetmemesi için yoğun bir şekilde kendindeki boşluğu çocuğu aracılığıyla doyurmaya çalışması sonsuz bir çalışmadır. Hayatta her şeyin fazlası ve azı zarar olabilir.
Önemli olan ihtiyacı kadar karşılanabilmesidir. Yaşamın içerisinde eksiklik hissiyati bir çok noktada tadacağımız bir duygudur. Eğer çocukluk aşamasında hayatımızı yoğun bir varlık halinde yaşarsak bunun bedeli olarak yetişkinlikte en ufak bir ret veya hayır karşısında yoğun bir depresyon ve intihar eğilimleri ile ödemek olacaktır. Bu sebeple çocukların her istediği oyuncağın alınması ve alınmadığı evrede ağlayarak tepki verdiği durumun susturulabilmesi amacıyla karşılanması, çocuğun eksiklik ve hayırı kabul etme ve bunun acısını yaşayıp bununla büyüme imkanını elinden alır ve yeni şeyler üretebilecek yaratıcı düşünce alanının da önü kesilmiş olur. Yokluk problem çözme becerilerini güçlendiren ve üretme kabiliyetini kullanmayı teşviklendiren değerli bir motivasyondur. Bu demek değil ki hiçbir şey almayıp çocuğun hiçbir isteğini ve ihtiyacını karşılamayacağız. Ancak ihtiyaçlarının karşılanmasıyla her isteğinin karşılanması aynı şey değildir. Acaba doyurduğumuz çocuğumuz mudur yoksa kendi çocukluğumuz mudur? Doyurduğumuz çocuğumuz sanarken esasında kendi çocukluğumuzun hedefi ile çocuğumuzu doyurma çabasında ruhsal bir obezite oluşur ve açgözlülük, tatminsizlik ve daha büyük boşluk duyguları yerleşir. Bu sebeple zaman zaman yokluk yaşanması öldürücü değil ruhun kaslarını çalıştıran uygun ölçüde bir ağırlık gibi güçlendiricidir. Nasıl ki bir çocuk 20 kiloyu taşıyamaz ancak bir yetişkin taşıyabilirse ve bir çocuk taşımaya kalktığında ezilir veya büyük fiziksel sorunlar yaşayabilirse ruhsal egzersiz içinde hayatın içinde uygun ağırlıklar ile minik zorlanmalar yaşamak ilerde yaşanacak büyük ağırlıkları kaldırabilecek ruhsal bir kas sistemi oluşturacaktır.